Monday, December 26, 2005

there and back again ...


altmis alti saat Conakry...

kapali yuzme havuzlarinin kapisindan girdiginde yuzune vuran nemli havanin, sicakla birlesip ucagin kapisindan ciktigim anda beni nasil sardigini, lunaparktaki carpisan arabalarin gercek hayatta nasil oldugunu, denizdeki gel-git i, taksiye nasil bes alti kisi binildigini unutmusum... cok buyuk ihtimalle son Conakry seferimi yaptim, sadece bir bucuk ay kalma sansini yakaladigim sehri garip bir sekilde ozlemisim.
Turkiye'ye izine gittigimde uzerimde olan tedirginlik Conakry'ye gectigimde yoktu, Istanbul'dan Ankara'ya gitmek kadar dogaldi Afrika'nin bir ulkesinden digerine gecmek. Paris'te veya Istanbul'da havalimanina indigimde hissettigim aidiyetsizlik hissinden en ufak bir kirinti yoktu bu seyahatimde. o kadar insanin ucaga nasil sigacagini anlayamadigim bitmeyen uzun kuyruklar, buranin siyah insanlarinin kendilerine has kokusu, bagris cagris kargasanin tam ortasinda durmak, duzenli havalimanlarinda duzenli kuyruklarda, etrafta gordugum herkesin bilgisayar cantasi veya cep telefonu tasiyarak ifadesiz yurudugu bir kalabaligin icinde olmaktan cok daha dogaldi.

Cenk'i Erbug'u yeni seneden once gormek, ucaktan indigim gibi kurulmus oldugu soylenen panayir alanina gidip halen kurulmakta oldugunu gorup "burasi Afrika" demek, bir binanin alt katinda dar uzun bir koridordan gecerek girilen Fourchette'te balik urunleri yerken yerli bir grubun yaptigi blues u dinlemek, benzinimiz bitmeden benzinciye girip acaba benzin var mi diye endiselenmek, oldugunu ogrenince tersten benzin kapagina ulasip ulasamayacagini tartismak, ucuncu vitese gecerken acaba bese gecer mi diye endiselenerek yol aldigimiz ufak jipin icindeki tek teknoloji ornegi ve muhtesem muzik seti olarak gorev goren mp3 player dan u2 dinlemek cok guzeldi. kisa bir sureligine bile olsa geri donmus olmak keyifliydi.

ama herseyden ote, alacakaranlikta, ara sokakta, tek katli iki goz bir evin bahcesinde, pireli bir kopek ve arasira ritme uyarak dansedip oyunlarina devam eden uc ufak cocugun esliginde iki beyazin "cembe" (darbukanin buyugu) caldigini dinlemekti. sallanan mavi iskemlenin uzerinde otururken, hep yerlilerin caldigi cembe den duydugum ritimleri, Cenk ve Erbug'dan dinlemek Bati Afrika'da gecirdigim dokuz ay suresince en fazla keyif aldigim anlardan biri idi ...

gunde oniki saat calistiktan sonra orada oturup muzigi dinlerken, hava karardiginda evdeki iki uc ampulden disari sizan isigin altinda "burasi Afrika" dedim kendi kendime. bugune kadar bildigin gordugun herseyden farkli, halen insanlarin naifliklerini koruyabildikleri oteki dunya...

No comments: