Saturday, August 20, 2005

Bamako


ortasindan gecen Nijer Nehri tarafindan ikiye bolunmus, genelde tek katli yapilardan olusan bir sehir Bamako. sehri nehrin saginda ve solunda olarak tanimlayacagim. nehrin sehri ikiye bolmus olmasi İstanbul ile benzerlik tasiyor. sag taraf daha cok sakin yerlesimin ve universitenin oldugu, daha duzenli, eglence ve is hayatindan uzak, sol taraf ise bankalarin, baskan sarayinin, sinemanin, eglence mekanlarinin, restaurantlarin ve bizim santiyenin oldugu taraf. sehir cok duz bir alana yayilmis, baktiginizda gorebildiginiz 2 tepe var, bu tepelere ciktiginizda nehir ve karsi yaka olmak uzere genis bir mesafeyi gorebiliyorsunuz. sol taraftaki tepede baskanlik sarayi ve bakanliklar, sagdakinde ise universite konumlanmis. oglenleri yemek sonrasinda yaptigimiz ufak sehir gezilerindeki ugrak noktalarimiz...

nehrin uzerinde ufak adaciklar, bu adaciklardan bir tanesinde de mustakil evlerin oldugu iki site var. bizim ev o sitelerden ikincisi olan Cite de Nijer 2'de. evden sehir merkezine ve santiyeye uzakligimiz araba ile 15 dakika. sehirde biraz dolastiginizda, tepelerden gordugunuz yaygin karolaj sistemi algiliyorsunuz, cift seritli yollar, birbirine paralele tek yon sokaklar... ancak haliyle ana yollar haricinde yan yollar toprak. su ana kadar insa edilmis kanalizasyon sistemi yok, ana veya ara fark etmeden tum yollarin yaninda sehrin kanalizasyonunu nehre tasiyan kanallar var. halkin yikanmak ve bulasigini, elbiselerini yikamak icin kullandigi su ise nehrin suyu, garip bir kisirdongu... kiyafetler yikandiktan sonra, etraf senlik alanina donuyor, neresi olduguna bakmadan yikadiklari tum kiyafetleri etrafa seriyorlar, ister cit, ister yolun kenarinda bos bir arazi, ister duvar olsun, tum kurutma islemleri buralarda oluyor. kendileri yikandiklarinda ise ayri bir senlik, kadin erkek, coluk cocuk kimseden cekinceleri olmadan nehrin icinde, gulerek, konusarak, sarki soyelerek yikaniyorlar.

nehirin topragi bereketli, yagmur sezonunda sular yukseliyor, kurumus olan araziler suyun altinda kaliyor. bizim eve giderken uzerinden gectigimiz ufak bir kopru var, nehrin evlerin arazisini ada gibi cevreledigi ufak kolu. nisan ayinda buraya geldigimde insanlarin birseyler ekip bictikleri yemyesil bir alandi, su anda ise girip yikandiklari nehrin kolu...

toplu tasima daha yayginlasmamis, sansliysaniz sehirde olan bir veya iki otobusu arasira goruyorsunuz. tasima genelde yesil, minibusten bozma, yanlari hava alsin diye baklava seklinde acilmis, kapi yerleri sokulmus, muavini sokaga dusmekten koruyan bir tel veya ip gerilmis, her iki dakikada bir duran araclar ile yapiliyor. bu araclarin haricinde taksi, bisiklet veya motorsiklet... eger bisiklet veya motorsiklet kullanmiyorsaniz, Istanbul'da yasamis biri icin trafik problem degil. ancak erkek, kadin, yasli, genc bircok kisinin arabalardan cok daha tehlikeli oldugunu dusundugum motorsikletleri var. motorsikletler sadece insan tasimak icin degil, canli veya olu keciden, sandalyeden dolaba, cuvallara kadar akliniza gelebilecek veya gelemeyecek herseyi tasimak icin kullaniliyor. ya yan aynalari yok, var ise de ice dogru kivrilmis sekilde duruyor... yagmur bastirdiginda tum motor ve bisikletleri, benzin istasyonlarinda pompalari korumak icin yapilmis sundurmalarin altinda yagmurun dinmesini beklerken goruyorsunuz. yer bulamayan veya yetisemeyenler ise sanki normal havada gidiyorlarmis gibi yollarina devam ediyorlar.

No comments: