Wednesday, April 27, 2005

Guniea- journal entreé 5

Resim alma cabasi…

Iki aksamdir ressami bulmaya calisiyoruz, Mali’ye gecmeden once buradan alabilecegim birseyler olur mu diye bakacaktik. Carsamba aksami adamin evine gittik. Sokagin kenarinda dizili evlerin yanindan ilerlerken, suradaki eczanenin yakinlarinda olmasi lazim diye taksiden indik. Kenarda oturan kadinlara ressami sorduk, biri pesine takti bizi evlerin arasindaki daracik koridordan gecirip bir kapinin onune goturdu. Halkin yasadigi evler genelde tek goz, fazladan bir tuvaletleri oluyor, balik istif gibi yan yana dizilmis durumdalar. Kapiyi acti anahtariyla bakin burada yok ama girmek istiyorsaniz girin dedi. Biz telefon numarasi biraktik, beyaz adam geldi dersin o anlar dedi Cenk ciktik. Hava kararmadan biraz sokakta yuruyelim dedik, tulbentleri boyatacagimiz tenture cu (batikci) aradik ama hepsi kapanmisti, CD baktik ama begendigimiz bir sey olmadi sonunda bir taksi cevirdik. Bu sokakta yurume durumu biraz degisik. Sokaklar takribi 7 m genisliginde, kaldirim diye bir kavram yok, asfaltin bittigi noktadan toprak basliyor ama tas, pislik ne varsa bulabilecegin bir toprak… Kaldirim niyetine kullanilan topragin genisligi ise 1,5 m civarinda, yanindan ya yesillik basliyor ya da evlerin balkon gibi olan verandalari… Insanlar bu balkonlarda veya kaldirimda oturuyorlar, normal sartlar altinda bu topraktan yurumeye calisiyoruz ama cok zorlarsa yoldan yurumeye niyetlenip, gecen arabalarin seni ezme ihtimalinin toprakta birseye takilip dusme ihtimalinden daha yuksek oldugunu hissedip topraga geri donuyoruz. Elektrik yok, etraf zifir karanlik normal sartlar altinda ama arada bir, bir kapinin onunde jenerator goruyorsun, iceri baktiginda aksam calisan berber oldugunu fark ediyorsun… Yuz ikiyuz metre icindeki tek aydinlik yer olsa olsa ya berber ya da eczane cikiyor…

Persembe ressam aradi, aksam dokuzda Kipe’deki (mahalle adi) buyuk caminin onunde bulusabilecegimizi soyledi. Yine zifir karanlikta ayni yerlere dusmus olduk. O karanligin icinde gecen arabalarin farlarinin aydinliginda adami gordu Cenk. Calistigim yer su sokagin altinda, orada isik var daha rahat gorursunuz diye buraya cagirdim sizi dedi. Ara sokak normalinden daha karanlik, etrafta halk oturmus konusuyor, genelde demir kapilar arkasinda varklikli insanlarin evlerinden disari sizan isik veya dis cepheye taktiklari bir ampul ile 100 m de bir sokak aydinlaniyor. Benim beklentim atolye diye kullandigi tek hane bir ev. Ama adam bizi demir kapili evlerden birine soktu, noluyor diye bakiyoruz birbirimize. Iceride dort tane arabanin varolmasi, daha da sasirtici bir durum. Evin arka tarafina ilerliyoruz bahcenin ortasinda bir kamelya ve tas bir veranda goruntusu ile karsilasiyoruz, ressam yaptigi isleri cikartmaya calisirken beyaz bir hanim cikiyor kapidan iyi aksamlar diyerek. Meger hanim ressamin hamisiymis, ona yardim edermis, bahcenin ortasindaki kamelya ise adamin calistigi atolyeymis … Kendine has bir teknigi var, yagliboya suluboya haricinde, kumaslari hasirlari kullanarak kolajlar yapiyor. Baktik begendik, biraz muhabbet ettik (daha dogrusu Cenk etti ben anlamaya calistim). Aldigimiz tablolari disari cikarmak icin muzeden izin almamiz gerektigini vs. konustuktan sonra hanimin evinden ciktik. Hanimin Fransiz oldugunu, bir onceki rejimde esini hapishanede kaybettigini, o gunden beri buradaki engelli cocuklara yardim ettigini evden cikinca ogrendik. Bir yardim kurulusu kurmus, Fransa’dan malzeme getirip dagitirmis, ayrica Gine hakkinda uc tane roman yayinlamis dorduncu ise yoldaymis…

Gecenin karanliginda bir cami nin onunde garip bir ressamla bulus, adamin pesinden korka korka yuru beni nereye goturuyor diye, bir eve gir, orada hanimi tani, resim begen, satin al. Boyle bir bir saati yasamis olmak hala aklima durgunluk veriyor…

No comments: